Bir Yıldızın İzinde: Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik
- artebrart
- 29 Nis
- 7 dakikada okunur

Bu yazı, "Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik" serisinin finaline ulaşan bir okurun, yani benim, kalbinden dökülen duyguları içeriyor. Bu yazı, yüzeyde bir yorum ya da inceleme değil; bir veda, bir kucaklama ve yürekten gelen bir mektup aslında...
Bir arkadaşımın önerisiyle tanıştım bu seriye. O ana kadar bu düzeyde içime işleyecek bir fantastik dünyayla karşılaşacağımı bilmiyordum. Betimlemeleriyle, diliyle, karakterlerinin çok boyutluluğuyla yazarın kalemi daha ilk sayfalarda etkiledi beni. Ama asıl büyülenmem, Nova ve Daren'in yollarının kesiştiği anda başladı. O anlarda, kitabın sadece fantastik bir evren olmadığını, aynı zamanda ruhun derinliklerine inen bir sevgi masalı olduğunu fark ettim.
Serinin ilk kitabı olan "Lordlar ve Varisler" ile birlikte Elemental diyarının kapılarını araladık. Daha ilk sayfalarda, Nova’nın gözlerinden o büyülü dünyayla tanışmak benim için tarifsiz bir heyecandı. Hiçbir şeye hazırlıksız olan Nova'nın, bir anda "varis" sıfatıyla çok büyük bir sorumluluğun içine düşmesi, onunla birlikte benim de nefesimi tuttuğum bir başlangıç oldu.
Ve sonra Daren geldi. O anları unutmak mümkün mü? Ateş Lordu, herkesin korktuğu, karanlıkla anılan bir figür... Ama ben daha ilk andan itibaren onunla ilgili bir şeyin farklı olduğunu hissettim. Soğuk, uzak, ama içinde sönmemiş bir ışık taşıyordu sanki. Nova'yla ilk karşılaştıkları o sahnede zaman durdu gibi hissettim. Aralarındaki elektrik, henüz adı konmasa da, bir şeylerin yavaşça uyanmakta olduğunun işaretiydi.
"Lordlar ve Varisler" boyunca Nova, güçsüzlüğüyle yargılandı, kaybolmuş hissetti ama her seferinde ayağa kalkmayı başardı. Ve Daren, çoğu zaman uzaktan izledi, araya girmedi ama fark ettim ki her zaman Nova’nın yanındaydı. Ona alan tanıyordu, onun kendini keşfetmesine izin veriyordu. Bu sözde uzaklık, aslında bir saygıydı. Ve ben, Daren’in Nova'ya olan bu derin ilgisini o kadar iyi hissettim ki... Aşka dönüşecek bir şeylerin filizlendiği anların hepsi, benim için içe dokunan anları oldu.
Kitabın sonunda, Nova’nın "vazgeçmem" diyerek adım attığı yolda, Daren'in onun arkasında yürüdüğünü gördük. Henüz bir itiraf yoktu belki, ama bağ oradaydı. Henüz ses bulmamış bir melodi gibiydi. Sessiz ama güçlü...
"Krallar ve Soytarılar" kitabıyla birlikte hikâye hem daha derinleşti hem de karanlık bir tona büründü. Nova artık sadece Elemental’ın yeni varisi değildi; geçmişin, geleceğin ve kendi kaderinin ağırlığını sırtında taşımaya başlamıştı.
Bu kitap boyunca, Nova’nın büyüdüğünü gördüm. O artık sadece bir kız değildi; direnen, savaşan, hata yapan ve bu hatalardan öğrenen biriydi. Daren ise... Daren Nova’ya daha da yaklaştı. Ama bu yakınlaşma, sözlerle değil; bakışlarla, sessizliklerle, küçük ama anlamlı anlarla oldu.
Onların arasındaki ilişki bir ateş gibi ilerliyordu: Gizli, sessiz ama durdurulamaz. Birbirlerine duydukları güven ve hayranlık arttıkça, aşkın ilk filizleri görünür olmaya başladı. Daren'in Nova'ya dokunmadan, sadece yanında durarak verdiği destek; Nova'nın Daren’e, karanlığını yargılamadan, sadece varlığıyla ışık tutması... Bunlar kelimelerle anlatılamayacak kadar derin duygulardı.
Kitabın en dokunaklı anlarından biri, Nova’nın yaralandığı bir savaş sahnesiydi. Daren'in, herkesin önünde ona koşuşu, dizlerinin üzerine çökerek onu kollarına alışındaki şefkat... O sahnede, onların arasındaki bağın sadece aşk değil; ruhlarının birbirine dokunuşu olduğunu hissettim. Daren'in bakışlarında, kaybetme korkusunu, çaresiz sevgiyi gördüm. Nova ise Daren’e, en zayıf anında bile gülümsedi.
Bu kitapta aralarındaki bağ, ikiz alev olmanın ne demek olduğunu daha net göstermeye başladı. Onlar birbirlerini tamamlayan, yaralarını saracak olan iki yarımdılar.
Ve her şeye rağmen, Nova kendi ayakları üzerinde durmayı başardı. Daren onun koruyucusu değildi; onun yanında yürüyendi. İşte bu, aşklarının en saf haliydi.
"Ejderha ve Yıldız" ara kitabı, Nova ve Daren’in hayatlarında bir soluklanma anı gibiydi. Fırtınanın tam ortasında buldukları kısa bir bahar. Yıkımın ve savaşın kıyısında, sadece kendilerine ait küçük bir dünyada yaşadılar bir süre.
Nova ve Daren, Elemental’ın karmaşasından, sorumluluklardan, kehanetlerden uzak, bizim dünyamızda, insanların arasında gizlenerek zaman geçirdiler. Dünyayı Daren’in gözlerinden görmek benim için büyüleyiciydi. Her şeye hayretle, çocukça bir merakla bakıyordu. Martılara simit atışı, vapur yolculuğu, sıcacık bir sinema gecesi...
O anlarda anladım ki Daren, sadece savaşçı değil, sadece Ateş Lordu değil; aynı zamanda sevmeyi öğrenen bir adamdı. Nova ile birlikte yaşadığı o basit ama anlamlı anlar, onun yüzündeki karanlığı yavaş yavaş silip yerine ışık dolu bir huzur getirdi.
Ve Nova... O, kendi köklerine geri dönse bile değişmişti. Artık sadece Elemental'ın bir varisi değildi; bir ışık taşıyıcısıydı. Bu dünyada da, her yerde de. Geçmişine dokunmak, unutulduğunu görmek onu yıkmak yerine daha da güçlendirdi. Daren’le birlikte yeni anılar yaratırken, eski yaralarını da kabullendi.
Onlar için bu dünyada geçen zaman sadece bir mola değildi. Aynı zamanda bir sözdü: Ne olursa olsun birbirlerinden vazgeçmeyeceklerine dair sessiz ama sarsılmaz bir ant. Birlikte güldüler, birlikte sustular, birlikte geleceğe baktılar.
Ama her anın altında bir burukluk da vardi. Geçici olduğunu bildikleri bir mutluluğu yaşıyordu ikisi de. Kalplerinin bir köşesinde, yaklaşan fırtınayı hissediyorlardı. Ve sonunda, dünyanın her sıcak anısını kalplerine kazıyarak, öz yurtlarına çağrıldılar.
Ejderha ve Yıldız, bana şunu öğretti: Gerçek aşk sadece fırtınada direnmek değil; birlikte sıradan günlerde gülüp geçebilmekti. Nova ve Daren, bunu başardılar. Aşklarının ihtiyaç duyduğu her şeyi, dünyanın en basit anlarında buldular: bir bakışta, bir dokunuşta, bir kahkahada.
Deliler ve Cellatlar:
Bu kitap… Sadece bir dönüm noktası değil, bir duygusal yıkım, bir yeniden inşa, bir büyük sınavdı.
Nova ve Daren, Elemental’a geri döndüklerinde her şey değişmişti. Tanrıçalar uyanmıştı, diyar karışmıştı ve her adım artık çok daha tehlikeliydi. Ama en büyük savaş, dışarıda değil, içlerindeydi.
Onların aşkı bu kitapta sınandı. Hem de en acımasız şekilde.
İkiz alev bağı... Kalbinin en derininden gelen o görünmez bağ... İşte o bağ, bir büyüyle, zorla, acıyla koparıldı. Okurken içim paramparça oldu. Nova’nın canı o kadar çok yandı ki sadece fiziksel değil, ruhsal bir acıydı bu. Daren’in gözlerinden o anlarda akmayan gözyaşlarını hissedebiliyordum. Gözyaşı dökmedi çünkü yanmakta olan kalbinin artık gözyaşı üretecek hali bile kalmamıştı.
İkiz alev bağı koptuğu anda hissettiklerim... anlatması o kadar zor ki. Sanki sayfaların arasından bir çığlık yükseldi. Nova’nın bağı koparken yere yığılması, Daren’in onun yanına koşuşu... Ve hiçbir şeyin artık eskisi gibi olamayacağını fark ettikleri o an...
Ama işte en büyülü şey tam burada yaşandı: Bağları kopsa da sevgileri azalmadı. Daren hâlâ Nova’nın etrafında kalkan oldu. Nova, hâlâ Daren’i en derin acısında bile anlayacak kadar yakındı ona. Çünkü onlar birbirlerinin içini görebilen iki ruh parçasıydı. Ruh bağları kırılmış olabilir, ama birbirlerinin kalbinde attıkları yer hâlâ aynıydı.
Daren bu kitapta karanlıkla daha çok yüzleşti. Annesi Lilith’in gölgesi, geçmişinin günahları, vicdanının çığlıkları... Hepsi bir anda üstüne çullandı. Ama Nova, her şeye rağmen onun elini tutmaktan vazgeçmedi. Daren kendini suçlarken, Nova onu affetmeye çoktan hazırdı. Ve bu, bana aşkın en yalın halini gösterdi: Affetmek. Anlamak. Vazgeçmemek.
Nova’nın büyüdüğünü bu kitapta bir kez daha gördüm. Savaş meydanlarında bir komutan, Daren’in yanında bir sevdi, tanrıçaların karşısında bir ışık taşıyıcısıydı. Ama en çok da kendisine sadık kaldı. Kendi acısıyla yüzleşti, korkularıyla barıştı ve hâlâ sevdi. Hâlâ bağ kurmaya çalıştı. İşte bu, onun tanrıçalığı değil, insanlığıydı.
"Deliler ve Cellatlar", ikisinin de içindeki bütün çığlıkları, bütün yaraları gün yüzüne çıkardı. Ama o yaraların üzerine birbirlerini koyup iyileştirmeye çalıştılar. Eksik, kırık, ama birlikte.
Bu kitabı okurken sayfalar arasında kendimden parçalar buldum. Kaybetme korkusuyla, sevdiklerimi tutma çabamla, gözyaşlarımı bastırmamla, ama yine de sevmekten vazgeçmeyişimle… Nova ve Daren gibi.
Ve bir kez daha şunu anladım: Gerçek aşk, her şeyin iyi gittiği yerde değil... Bağların koptuğu, inancın sınandığı, kalbin en karanlık kuyuya düştüğü anda bile birbirine el uzatmaktır.
Nova ve Daren, bunu yaptı. Hem de öyle içten, öyle kırılgan, öyle cesurca yaptılar ki… Bu kitabı kapattığımda içimde bir tek cümle vardı:
“Aşk, her şeye rağmen elini bırakmamaktır.”
Son kitap... Bu başlı başına bir kapanış değildi sadece, aynı zamanda bir zirveydi. Tüm duyguların, tüm fedakarlıkların, tüm aşkların toplandığı bir veda. Ama aynı zamanda bir doğuştu da.
Nova ve Daren, savaştan yorgun, ama birbirlerine tutunarak bu son kitabın kapısını açtılar. Düellolar, tanrıçalar, entrikalar, beklenmedik ihanetler ve umutlar iç içe geçmişti. Ama her şeyin merkezinde, yine Nova vardı. Ve onun kalbindeki sarsılmaz sevgi: Daren.
Nova’nın ışığı çalındığında, sadece gücünü değil, umudunu da kaybeder gibi oldu. Daren ise, sevgilisine yaklaşamadıkça kendi içindeki karanlıkla savaşmaya başladı. Ama en acı şey, ikiz alev bağları kopmuşken, Nova’nın gözlerinin önünde yavaş yavaş sönmesiydi.
Ve sonra… o korkunç an geldi. Nova, gözlerimizin önünde, Daren’in kollarında düştü. Sessizlik oldu. Zaman durdu. Daren’in gözleri bomboştu. Aşkını, ruhunun diğer yarısını kaybettiği o saniye… işte o anda, içim parçalandı. Sayfayı çevirmek istemedim. Kabul edemedim.
Ama Daren... O bir Ateş Lordu’ydu. Ve bir adam sevdiği kadını kaybettiğinde, evreni bile yakabilirdi.
Daren’in çığlığı, sayfalardan çıkıp ruhuma çarptı. O acıyla etrafındaki her şeyi yakıp kül etti. Sadece düşmanlarını değil, geçmişini, suçluluğunu, bastırdığı her şeyi... Daren, sevdiği kadının bedenini kucaklamış, gözyaşsız ama tarifsiz bir çığlıkla kıyameti başlatmıştı.
Ve bu kıyametin içinde, Nova'nın ışığı ona geri döndü.
Bir mucizeydi bu. Çünkü gerçek aşk, ölümden bile güçlüydü. Nova gözlerini açtığında, Daren’in yüzündeki o kırılmışlık yerini umut dolu bir inanca bıraktı. Onlar sadece kavuşmadı; birlikte yeniden doğdular. Daren’in ateşi, Nova’nın ışığıyla dengelendi. Onların aşkı, Elemental’ın kaderini bile değiştirdi.
Tanrıçalar, Nova’nın bir tanrıça kızı olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Diyarın üstüne çöken karanlık, Nova’nın gökyüzüne yükselen çığlığıyla aydınlandı. O artık sadece bir varis değildi. O, karanlığa meydan okuyan bir yıldızdı. Ve Daren, onun gökyüzündeki yörüngesi.
Finalde... her şey yerli yerine oturdu. Yitirdiklerimiz oldu, elbette. Ama sonunda, kalanlar birbirine daha sıkı sarıldı. Nova, Daren’in elini tuttu. Ve ikisi birlikte, diyara yepyeni bir düzen kurmak üzere adım attılar.
O an içim hem hüzünle hem huzurla doldu. Çünkü biliyordum: Bittiği yerde başlamıştı bu hikâye. Karanlığın içinden bir ışık doğmuştu.
Ve Nova ile Daren’in aşkı, artık sadece bir hikâye değildi. Artık, gökyüzünde parlayan bir efsaneydi.

Serinin Kalbi: Nova ve Daren'in Aşkı:
Bu aşk, sıradan bir yakınlık değildi. Bu bir ikiz alev bağıydı. Ruhların aynı ateşten yaratıldığı, birbirlerini tamamlayan iki yarımın evrendeki dansıydı. Nova ve Daren'in aşkı, karşılaştıkları ilk andan beri kaderle örülüydü. Her adımları, her çatışmaları, her sessizlikleri bile birbirlerine atılan bağlardı.
Nova, Daren’in zırhını görebilen tek kişiydi. Daren ise, Nova’nın içindeki ışığı ilk gören. Daren, karanlığının içinde ilk defa birini kaybetmekten korktuğunda, Nova oradaydı. Nova, yalnızlıkla savaşırken sırtını yaslayabildiği tek kişi Daren oldu.
İkiz alev bağı, sadece birbirine duyulan aşk değil, aynı zamanda birbirinin yansımasını kabullenmekti. Nova ve Daren bunu yaptılar. Her seferinde. Her zorlukta. Her düşüşte.
Nova'nın Daren'e söylediği şu cümle asla aklımdan çıkmayacak: "Ben seni karanlığınla birlikte sevdim, Daren. Çünkü ışığın kadar karanlığın da sensin."
Ve Daren'in sessizce ettiği şu yemin: "Her şey kül olsa da, senin adını unutmam. Çünkü sen benim kalanım, yitirdiğim, ve yeniden bulduğumsun."
Bu aşk, bana sevgiyi öğretti. Sabretmeyi, anlamayı, affetmeyi, mücadele etmeyi. Ve en çok da, ne olursa olsun elini bırakmamayı.
Kitap bittiğinde hissettiklerim kelimelere sığmaz aslında. Hem bir boşluk, hem bir doygunluk... Yıldızlara dokunmuş gibi hissediyorsun ama bir yandan da o yıldızlardan ayrılıyorsun. Bu serüven bana sadece bir hikâye anlatmadı. Beni kendimle tanıştırdı, içimdeki Nova'yı uyandırdı, belki de unuttuğum Daren'i hatırlattı. Bittiği için üzgünüm ama yaşamış olduğum için sonsuz şükrânla doluyum.
Ve son olarak... Ben de bir parça gökyüzü oldum.
Çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlıkk