top of page

Bir Noktalı Virgül Kadar Güçlü: Luzia’nın Kalbi, Sidra’nın Sadakati

  • Yazarın fotoğrafı: artebrart
    artebrart
  • 15 May
  • 3 dakikada okunur

Bazı hikâyeler vardır, okurken sadece gözleriniz değil, kalbiniz de sayfa çevirir. N.G. Kabal’ın Canavarın da Kalbi Varmış kitabı da tam olarak böyle bir hikâye… İçinde suskun acıların, bastırılmış sadakatlerin ve unutulmuş duyguların yankılandığı bir evrende, biri unutan ama hisseden bir kadın; diğeri ise her şeyi hatırlayıp acısıyla sınanan bir adam. Bu yazı, işte onların hikâyesine—Sidra ve Luzia’nın kalplerine—bir yolculuk.






Sidra: Canavarın Kalbindeki Sadakat


O bir vampir. Ama dişlerinden çok kalbiyle acıtıyor. Sidra, hikâyenin en güçlü ama en kırılgan yerinde duruyor. Herkese uzak, herkese yüksekten bakan o donuk bakışlarının ardında aslında sevdiği kadının—Luzia’nın— ihanetiyle paramparça olmuş bir yürek yatıyor.


Sidra, her şeye rağmen Luzia’ya ihanet etmeyen, ona dokunmasa da gözlerinin içinde hâlâ geçmişin izlerini gören bir adam. Onun için sadakat bir seçim değil; nefes almak gibi, yaşamak gibi… Unutulmak her insanı kırar ama Sidra’nın acısı sadece unutulmuş olmaktan gelmiyor. Asıl acı, hatırlamayanın gözlerinde hâlâ hissedilen bir çekimi görüp onunla arasında dokunulmaz bir duvar oluşunu seyretmekten geliyor.


Ve işte burada geliyor o cümle:


> “Noktalı virgülü düşünme…”

Belki de Sidra'nın en çok kendine söylediği söz bu. Çünkü bir yerlerde hâlâ devam etmek zorunda olduğunu biliyor. Bir son olmadığını, cümleye bir şekilde devam edilmesi gerektiğini… Luzia onu hatırlamasa da, kalbi her adımda Sidra’ya kıvılcımlar gönderse de, Sidra o geçmişi tek başına sırtlamayı seçiyor.


Çünkü Sidra’nın kalbi hâlâ atıyor. Ve o kalp, hatırlamayan birinin gözlerine bakarken bile sadakatle çarpıyor.


Luzia: Hatırlamasa da Hissediyor



Luzia, her şeyi unuttu. Vaha yüzünden… Hafızası bulanık, geçmişi silinmiş. Ama ne hafıza ne de mantık kalbinin Sidra’ya olan çekimini silemedi. Onu tanımıyor ama bir şekilde ona yakın olmak istiyor. Yabancı bir duygu değil bu, daha çok bir “tanıdık yalnızlık.” Ve işte tam da bu yüzden Luzia’nın kalbi en çok Sidra’nın yanındayken huzur buluyor.


Vaha’nın etkisiyle her şeyin bulanıklaştığı o zihnin içinde bir yer hâlâ Sidra’yı tanıyor. Adını koyamasa da hissettiği şeye engel olamıyor. Bu çekim sadece fiziksel değil; ruhsal bir çağrı gibi. Bir zamanlar paylaştıkları geçmişin tortusu hâlâ Luzia’nın kalbinde bir yerlerde saklı kalmış. Her ne kadar Sidra’ya karşı temkinli dursa da, onun acısını görebiliyor. Belki içten içe, kendisinin neden bu kadar “eksik” hissettiğini de Sidra’nın gözlerine baktığında anlıyor.


Reyna ve Vaha: Aradaki Gölge



Reyna, Luzia’nın en yakın arkadaşı. Onun sığınağı, omzunu yasladığı güven. Ama bu güvenin ortasında bir karmaşa var: Vaha. Reyna’nın sevgilisi olan Vaha, Luzia’nın hafızasını silen kişi. Bunu bilmeden Reyna’nın ona duyduğu sevgi, Luzia’yı başka bir duygunun içinde bırakıyor: Suçluluk. Hem bir şeyleri unuttuğu için, hem de hatırlayamasa da Sidra’ya yakın hissettiği için…


Vaha’nın varlığı, Luzia ve Sidra’nın hikâyesinde görünmeyen ama çok güçlü bir bariyer gibi. Her şeyi bulanıklaştırıyor, yerinden oynatıyor. Ve Luzia, Reyna’yı üzmemek adına kendi iç sesine bile yabancı kalmak zorunda kalıyor çoğu zaman. Sidra’ya çekildiğini hissettiği her an, Reyna’ya ihanet ediyormuş gibi hissediyor. Ama o bile bilmiyor ki; kalbin çağrısı bazen kimseye sadık kalmaz. Kalbin bildiği, sadece kendisine aittir.


Sadakatin Çığlığı: Sidra’nın Sessiz Fedakârlığı



Sidra, Luzia’nın onu tanımamasına rağmen yanında olmaya devam ediyor. Her gün biraz daha sessizleşiyor ama hiçbir zaman uzaklaşmıyor. O bir canavar değil, o sadece kalbiyle yaşayan bir adam. Belki de onun en büyük laneti bu: Sevdiği kadının anılarında bir siluet olarak kalmak. Peki onu gerçekten Luzia olduğu için mi seviyor yoksa tıpatıp Luxaria'ya benzediği için mi? İçinde çok büyük çatışmalar yaşıyor. Luxaria'nın ihanetini hala içinde aşamamış ama buna rağmen asla terk etmiyor. Çünkü içinde bir yerlerde hala inanmak istemiyor çünkü onu hala çok seviyor çünkü Sidra’nın sevgisi, karşılık almak için değil. O, Luzia hatırlamasa da onun için hatırlıyor. O, Luzia unutsa da her anı ezberinde tutuyor. İşte bu sadakat bir tür aşk değil artık… bu, insanı insan yapan şeyin en yalın hâli.


Bir Noktalı Virgül Gibi


Bazı cümleler vardır; bitmesi gerekir ama hâlâ söylenecek sözler vardır içinde. İşte Sidra’nın hikâyesi böyle bir cümle. Nokta koymayı istemeyen bir kalbin mücadelesi. Ve Luzia’nın… hatırlamasa da, hissettiği duygularla şekillenen ikinci bir başlangıcı.


Bu ikilinin hikâyesi öyle bir noktada bitmiyor; bir noktalı virgül gibi yeniden başlıyor. Çünkü sevgi bazen anıların değil, duyguların yankılanmasıdır. Ve bazen bir cümle bitmediğinde, sadece kalbinizle yazmaya devam edersiniz.


Yan karakter olduğunu düşünenlere; kendi kalp atışlarınıza sahipsiniz.


Bu cümle, sadece Sidra’nın değil, Luzia’nın, Reyna’nın ve kalbinin sesini bastıran herkesin fısıltısı gibi... Kendini hikâyenin arkasında sanan, unutulmuş ya da sessiz kalan herkese:

Sen varsın.

Kalbin atıyor.

Ve o atış, senin hâlâ yazmakta olduğun bir hikâyenin sesi.

Sen yan karakter değilsin.

Sen, hikâyenin merkezindesin.

Senin kalbin, hâlâ burada.



 
 
 

1 Comment


onur.sonmez52
May 15

Harika bir yazı olmuş, bayıldım! Gerçekten çok etkileyici ve akıcıydı. Okurken hiç sıkılmadım. Ellerine sağlık!

Like
bottom of page